Sanatçı Bildirisi
Fotoğraf: Gülcan Barut
Sanatçı ve aktivist olarak Tekiner, işlerinde siyasalın farklı manipülasyon teknik ve araçlarıyla ürettiği bilgiyi ve bu üretimin toplum üzerinde katmanlaşan algı alanlarını irdeler. Yaşadığı coğrafyanın üstü örtülü ve işlemden geçmiş siyasal tarihine sanatın araçlarıyla müdahalede bulunarak gerçekliği bu dil üzerinden tartışmaya açar.
 
İşlerinde siyasal ve ideolojik hegemonyanın günlük yaşam üzerindeki sistematik manipülasyonunu sorunsallaştırır. Toplumu biçimleyen ve hizaya sokan düsturun yarattığı dil, günlük yaşam alanına (masallar, yazılı tarih, ders kitapları, medya, kamusal estetik, endüstriyel ürünler) yoğun biçimde nüfuz ederken toplumsal belleği de harap eder. Kurgulanan bilginin sürekliliği ve şiddeti bu yasam alanlarında kendini hem dil düzleminde hem de görsel estetikte kurar, var eder. Buradan hareketle Tekiner işlerinde iktidarın toplumu “hizaya getirmek” için sıkça başvurduğu manipülatif araçları kullanarak ironik bir yapı bozumuna girişip unutturulanı yeniden görünür kılmaya çalışır. Özetle, gerçek olan ile müdahale görmüş “gerçeklik” arasındaki keskin çizgiyi yok eden iktidarın araçlarını benzer teknikte sanat alanına taşır. Böylece manipülasyonun basit düzlemdeki tekniğini (seçme, ekleme ve çıkarma) toplumsal ve siyasal tarihi kaydeden dil düzleminde yeniden kurarak, bizatihi manipülasyonun kaba yıkıcılığına/yok ediciliğine vurgu yapar.
 
Sanatsal pratiğinin yanı sıra bu manipülatif söylemin kökenlerine dair disiplinlerarası alanda da çalışmalar yürütür. Bir araştırmacı olarak Tekiner, Türkiye’nin farklı siyasal kırılma noktalarında özellikle de askeri darbe süreçlerinde resmi ideolojinin baskın nesnesi olarak  kamusal alanı düzenleyen ve her yerdeliğiyle devletin varlığını sistemli biçimde kodlayan Atatürk anıtları üzerinden bir tarih okuması yaptı ve bu çalışma 2010 yılında kitaplaştı. Bu çalışmada, Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne Atatürk anıtlarının hem estetik hem de ideolojik temelde her daim araçsallaştırıldığını irdeledi. Aynı zamanda bu arşiv çalışması, Anti-Atatürkçü (anti-Kemalist) siyasal iktidarların dahi Atatürk anıtı diktirmekten vazgeçmediğini ve boş nesneye dönüşen bu anıtların kamusal alanı belirleyen devletin güçlü bir tanım nesnesine dönüştüğünü gösteriyor. Bu arşiv taraması, özelikle de bu heykellerin açılış törenlerindeki devlet ve iktidar söyleminin, gündemi şaşırtma yöntemiyle (muhafazakar bir bürokratın Atatürk anıtı yaptırarak aslında Atatürk karşıtı olmadığını ispatlama çabası gibi) ya da bizatihi gündeme vurgu yapma direnciyle (Atatürkçü kurum ve kuruluşların 28 Şubat sürecinde Atatürk anıtı siparişlerindeki talep artışı gibi) ne denli örtüşebildiğini, ancak her koşulda toplumu hizaya sokacak bir mekanizmanın işe yarar bir nesnesi olduğunu gösteriyor.
 
Sanat üretimini farklı disiplin ve tekniklerde sürdürmeyi tercih eden Tekiner, bu disiplinlerarası ilişki sayesinde, bir yandan “bilginin” ve “gerçekliğin” farklı pek çok katmanda nasıl üretilip örüldüğünü ve bunun karmaşık yapısını diğer yandan da sistemin nasıl formülize edildiğini ve bu formülanın zaman zaman basit olup olamayacağını araştırır.